06 Nisan, 2025

Hz.Mehdi (a.s) ve Gaybet-i Suğra ve Gaybet-i Kübra

 

Hz. Peygamber'in (s.a.a) peygamberliği ve Masum İmamların (a.s) toplumda olduğu müddet zarfında her ne kadar tağut ve muhaliflerin şiddetli baskısı vardıysa da Hz. Peygamber (s.a.a) ve Masum İmamlar (a.s) ellerine geçirdikleri her fırsatı değerlendirerek, İslâmî meseleleri çeşitli boyutları ile açıklamışlardır. Masum İmamların (a.s) döneminde bu durum öyle bir hadde ulaşmıştır ki, artık hiçbir boşluk bırakılmayarak büyük bir evrensel hükümeti kurup idare edebilecek güç ve düzeye ulaştı.

Diğer taraftan bu iktidarın büyük örneği, beşerin onun tecellisini görmesi ve ondan başkasından yüz çevirmesi için İslâm'ın aziz Peygamberi Hz. Muhammed (s.a.a) ve Emirü'l-Müminin Ali (a.s) vasıtasıyla ortaya kondu.

Buna binaen Hz. Mehdi'nin (a.f) zuhur zamanına kadar Allah tarafından evrensel tek bir hükümet ortamı tamamen hazırlanmıştı. İslâm kanun ve ahkâmı tedvin edilmiş, İslâm adaletinin numunesi bilfiil ortaya konmuştu; ancak beşeriyetin bu ilahî hükümetin gerçekleşmesi noktasında hazırlığı yoktu. Eğer insanlar bu durumu kabul etmeye hazır ve muktedir olsalardı, İmam-ı Zaman'ın (a.f) gaybeti olmazdı; ilâhî kanunları uygulamaya koyar ve İslâm'ın adil iktidarını dünyayı baştanbaşa kuşatacak şekilde yerleştirirdi.

Bu sebepten dolayı Hz. Mehdi (a.f) gaybete çekilmiş, yine aynı illetten dolayı Gaybet-i Sugra, Gaybet-i Kübra'ya dönüşmüş ve böylece de devam ede gelmiştir. Nihayet Hz. Mehdi (a.f), zamanın halkı, geçmiş zamandaki milletler gibi onun hükümetine yüz çevirmeyecekleri, her bakımdan hazır ve onun hükümetini kabul edecekleri bir zamanda zuhur edecektir. Merhum Hace Nasiruddin Tusî şöyle yazar:

Hz. Mehdi'nin (a.f) gaybetinin sebebi ne Allah'tır ve ne de İmam'ın kendisidir. Gaybetin sebebi halk ve mükellef olanlardır (görev bilincine erişenlerdir). Bu da korkunun galebe çalması ve halkın İmam'a (a.f) karşı bağlılıklarının kâmil olmayışından kaynaklanmaktadır. [1]

Dolayısıyla gaybetin etkenlerinin ortadan kalkması ile İmam'ın (a.f) zuhuru gerçekleşecektir.

Elbette bu mesele, ilâhî hikmet gereğince gerçekleşti ve biz onun esrarının tamamını bilmiyoruz. Ama gaybetin asıl sırrı şu olabilir: On bir masumun (a.s) imameti müddetince toplumların tuğyan ve itaatsizliği tecrübe edildi. Halkın onlardan sapması ve onları desteklemeyişleri bu müddet zarfında tamamen belli oldu. Halkın, İslâm'ın âdil iktidarının hükmü altına girmeyeceklerinde en ufak bir şüphe kalmamıştı. Böylesi bir durumda gaybet kaçınılmaz, hatta çok tabiî bir olaydır. Onun toplumda zahir ve var olması, akıllarda soru işareti oluşturur! Böyle bir vaziyette İmam Mehdi (a.f) ne diye toplumda zahir olsun ki?

Dolayısıyla İmam Mehdi'nin (a.f) zuhuruna ortam hazırlanıncaya kadar gaybet sürecek ve o kendi vazifelerini bu hâlde yerine getirmiş ve getirecektir de. Bu arada onu gerçekten görmek isteyenleri görmeye muvaffak kılacak ve desteklemeye devam edecektir.

Bir kavim kendisini değiştirmedikçe, Allah onu değiştirmez. [2]

Bu sır, zuhur vaktine kadar gizli kalacak ve o zaman bütün insanlar gaybetin sebebinin kendi varlıklarında gizli olduğu hâlde bundan niye gafil olduklarını anlayacaklar. Öyleyse insanlar İmam'ın (a.f) zahir olması için daha fazla kendilerini hazırlamalı, ıslah edip düzeltmeye koyulmalıdırlar. Zira onlar birtakım fasık rejimlere gönül bağladılar ve mevcut olan bu rejimlerin bir derde deva olabileceklerini, ihtişamlı teşkilat ve konferansların bir işe yarayacağını sandılar.

"Hz. Mehdi'nin (a.f) gözlerden kaybolmasına halk sebep oldu" derken maksadımız, herkesin bu büyük günahta pay sahibi olduğuna vurgu yapmak değil, sadece onun zuhur için gerekli olan tanımlayıcı şartlara işaret etmekti. Açıktır ki yüce şahıslardan birçoğu her zaman zuhura hazır idiler ve hazırlar da. Ama genel anlamda toplum böyle bir hazırlığı yakalamış değildir. Hazırlıklı olmayan bir toplum da İmam'ın (a.f) iktidarına muhalif ve karşı olacaktır. Bu nedenle de gaybet devam edecektir.

Allah-u Teâlâ, gaybet vasıtasıyla Hz. Mehdi'yi (a.f) ölümden korumuştur. Çünkü vaat edilenden önce zuhur edecek olursa, onu öldürecekler; böylece ilahî görevini yerine getirmeğe muvaffak olamayacak ve zuhuru içtimaî hedefine erişemeyecektir.

Merhum Kuleynî "Usul-u Kâfi" kitabında ve Şeyh Tusî "el-Gaybet" kitabında Zürare'den şöyle nakletmişlerdir:

İmam Cafer-i Sadık'ın (a.s) huzuruna gittim ve onun: "Kaim'in, kıyamından önce gaybeti olacak" buyurduğunu duydum. Sebebini sorduğumda, İmam (a.s) karnına işaret etti. (Yani öldürülmesinden korkuyor.) [3]

İmam Kaim (a.f) hiçbir rejim ve iktidarı (hatta takiyye olarak bile) resmiyete tanımamış ve tanımayacaktır. Hiçbir yönetici ve sultana karşı takiyye etmekle görevlendirilmemiştir ve hiçbir zalimin hükümet ve sultası altına girmemiştir, girmeyecektir de. Zuhur edeceği zaman kimseye biat etmiş olmayacaktır.

İmam Kaim (a.f) hiç kimseyle ahdi, akdi ve biati olmadığı bir hâlde kıyam edecektir. [4] 

Çünkü gerçeğe uygun hareket etmesi ve Allah'ın dinini kâmil ve açık bir şekilde, korkusuz ve mülâhazasız uygulayarak toplumda hâkim kılması gerekir. Bunun için de herhangi biriyle ahde, sözleşmeye ve birilerine karşı müdaralı olmaya mahal kalmaz.

İşte böylece tamamen açık, temiz bir geçmiş ile hiç kimseye karşı taahhüt ve sorumluluğu olmaksızın zuhur ederek, bütün dünyada İslâm'ı hâkim kılacaktır.

Gaybet-i Suğra ve Gaybet-i Kübra

On Birinci İmam'ın şahadetinden sonra, hicrî 260 yılından 329 yılına kadar, yani 69 yıl Gaybet-i Suğra (Küçük Gizlilik) dönemidir. [5] O andan, Hz. Mehdi'nin (a.f) zuhur edeceği zamana kadar geçen dönem de, Gaybet-i Kübra (Büyük Gizlilik) dönemidir.

Gaybet-i Suğra'da halkın İmam Mehdi (a.f) ile irtibatı tamamen kesilmediyse de sınırlıydı. Şiîler, Şia'nın büyüklerinden olan "Özel Naipler" vasıtasıyla sorunlarını İmam'a (a.f) ulaştırıp cevap alabiliyorlardı. Bazen bizzat İmam'la görüşmek de mümkündü. Bu zaman dilimi (Gaybet-i Suğra); halk ile İmam (a.f) arasındaki irtibatın tamamen koptuğu, insanların, vazifelerini öğrenmek için İmam'ın (a.f) genel vekilleri olan müçtehitlere ve fakihlere müracaat ederek elde ettikleri Gaybet-i Kübra dönemine hazırlık olarak tanımlanabilir.

Eğer Gaybet-i Kübra ansızın ve birden gerçekleşseydi, düşüncelerin sapmasına ve zihinlerin onu kabullenmeye hazır olmadıklarına ve reddine sebep olabilirdi. Ama Gaybet-i Suğra müddetince zihinler yavaş yavaş hazırlandı ve daha sonra Gaybet-i Kübra başladı.

Yine Gaybet-i Suğra zamanında, özel naipler vasıtasıyla İmam (a.f) ile sağlanan irtibat ve yine o dönemde Şiîlerden bazılarının İmam Mehdi'nin (a.f) huzuruna gitmesi, onun doğum ve yaşadığı meselesini daha fazla sabitleştirdi.

Gaybet-i Kübra eğer bunlardan önce olmuş olsaydı, belki de bu mesele bu kadar açık olmayacak ve bazıları şüpheye düşecekti. Allah-u Teâlâ, kendi hikmetiyle İmam-ı Zaman'ın (a.f) gaybetini (Hz. Peygamber (s.a.a) ve İmamların (a.s) bildirdiği gibi) iki şekilde karar kılmıştır. Birincisi ikincisine hazırlık maksadı güdülen, süresi kısa ve daha az olan gaybet dönemi; ikincisi ise, bundan hemen sonra başlayan uzun süreli Gaybet-i Kübra dönemidir.

Ehlibeyt'e tâbi olanların, inançlarında sabit kalmaları ve sarsıntı geçirmemeleri, Ehlibeyt İmamlarına (a.s) olan inançlarını yitirmemeleri, İmam Mehdi'yi (a.f) ve ilâhî kurtuluşu beklemeleri gerekir. İmam Mehdi'nin (a.f) kıyam ve zuhurunun gerçekleşmesi ve bütün insanlığın kurtuluş ve saadete ermesi yönünde ilâhî emrin tahakkuk bulması için müminler, gaybet zamanında Allah'ın dinine sımsıkı sarılıp kendini her yönden eğitmeli ve takvalı olmalıdırlar.

[1]- Risale-i İmamet, 3. bölüm, s.25, Nevid-i Emn ve Eman'dan naklen

[2]- Ra'd Suresi, 11.

[3]- Usul-u Kâfi, c.1, s.337.

[4]- Usul-u Kâfi, c.1, s.342.

[5]- Merhum Ayetullah Seyyid Muhsin Emin, "A'yanu'ş-Şia" adlı eserinde Gaybet-i Suğra'yı 74 yıl olarak kabul etmiş ve başlangıcını İmam Mehdi'nin (a.f) doğumundan hesaplamıştır, (c. 4, Kısım: 3, s.15).


EmoticonEmoticon